3 Nisan 2012 Salı


Türkiye'de Yetişen Ağaçlar

Yeryüzünde en fazla yayılış gösteren ağaçlardan biride çamdır. Dünya üzerinde yaklaşık 100 çeşit çam türü vardır.
Türkiye'deki çam türleri: Karaçam, kızılçam, sarıçam, Halep çamı, İran çamı'dır.

Çamlar genel olarak kazık kök ile toprağa bağlanırlar. Hemen hemen her türlü toprakta yetişebilirler. Fakat bazı çam türleri yalnızca bazı yörelerde yetiştirilebilmektedir.

Mesela kızılçam güney sahillerimizde ve Çanakkale yöresinde görülebilir. Halep çamı güneyde yetişir. İran çamı ise hem güney hem de Doğu Anadolu Bölgesinde yetişir. Sarıçam özellikle Doğu Anadolu'da, Kuzey Doğu Anadolu’da yoğunluk gösterir ve bunların boyları 25 ile 35 m arası uzayabilir.




Söğüt ağacı:
Büyük çapta, rutubet, su isteyen ağaç türüdür. Dere kenarlarında mutlaka söğüt yetişir. Birçok sektörde kullanılabilir. Dalları esnektir. Sepet yapımında kullanılan sepetçi söğüdü isminde bir söğüt türü vardır. Salkım söğüt denilen bir türü de vardır. Salkım söğüdü çok güzel bir görünüme sahip olup birçok parkta sergilenir. Soğuğa dayanıklıdır. Türkiye’nin önemli ağaç türlerinden bir tanesidir. Aynı zamanda söğüt suyu çok sevdiği için dere kenarlarına ekilerek olası su taşmaları engellenebilir.





Çınar ağacı:
Bu ağaç ülkemizde tarihsel bir yeri olan ağaçtır. Çınar her yörede mutlaka bulunur. Özellikle her köyde bir tane yaşlı çınar ağacı vardır. Çınar her yere yetişebilir. Geniş yapraklıdır. Bu ağaç aşırı derecede uzayabilir veya genişleyebilir. Hatta içi boşalsa bile hayatını devam ettirebilir. Tercih edilen bir yol kenarı ağacıdır. Dekoratif bir ağaçtır. Ülkemizde iki çeşidi vardır bunlar: doğu çınarı, batı çınarı. İyi bir gölgelendirme yapar.








Meşe Ağacı:
Anadolu’muzun asli ağaç türlerinden biridir. Dolayısıyla ülkemizin her yöresinde vardır, toplam 8 tane meşe türü yetişir.

Boyları 25 m’ye kadar uzayabilir. Geniş kök yapısına sahiptir. Sürgünlenme özelliği vardır. Kök kesilse bile yeniden yetişebilir. Çok kullanışlı ve ekonomik değeri yüksek bir ağaçtır. Bir çok sanayi dalında kullanılan bir kerestesi vardır. 60-80 metre çap yapabilen meşelere rastlanılabilir. Her türlü toprakta, her türlü iklim türünde yetişebilir. Köklerinin çok geniş alanlara yayılması toprak erozyonunu engeller. Bazı ağaçların 25 metre uzunluğunda kök yaptığı görülmüştür.






Kavak Ağacı:
Su kenarlarında yetişen ve bol su isteyen bir ağaç türüdür. Üretim amaçlı yetiştirilir. 15 yaşına kadar kavak kesilmiş olur. Aksi halde içleri boşalır ve ekonomik değerleri kalmaz. Ambalaj sanayide, sandık yapımında v.b şekillerde kullanılır. En çok Kocaeli ve Sakarya civarlarında yetiştirilir. Ormanlarda yetişen kavak türü genelde titrek kavaktır. Yapraklarının titremesi sebebiyle bu isim verilmiştir.




http://www.delinetciler.net/forum/agaclar-hakkinda-hersey/148781-turkiyede-yetisen-agaclar.html   Adresinden alınmıştır.


Bitkiler Aleminin Şaşırtıcı Gerçekleri

Mangal partileriniz için önemli bir hatırlatma: Çam, ladin veya diğer herhangi bir tür yaprağını dökmeyen ağaç odunu asla barbekü (mangal) için kullanılmamalıdır. Bu tür odunlar, tutuşmaları ve dumanlarının tütmesi esnasında pişmiş ete zararlı katran ve reçine katabilirler. Pişirilen etin cinsine bağlı olarak, tütsüleme ve ızgara için sadece meşe, fındık, akçaağaç, ceviz, kiraz, kızılağaç ve elma gibi sert odunlu ağaçlar kullanılmalıdır.

Bilimsel adıyla
Carnegiea gigantea
olarak bilinen, Güneybatı Amerika'da yetişen Saguaro kaktüsü 75 yıldan önce dal vermez.

Veymut çamı ağaçları (Pinus strabus L.) ve Laccaria bicolor mantarları bahar kuyrukları diye bilinen ufak böcekleri canlı olarak yemek için işbirliği yapmaktadırlar.



İspanya'da genetik yapıları değiştirilmiş dev enginarlar elektrik üretimi için yetiştirilmektedir.

Mabet ağacı veya Bakiresaçı ağacı olarak bilinen Gingko biloba'nın dünyada yaşayan türler içinde en uzun ömürlü ağaç olduğu düşünülmektedir. 4000 yıllık ömrü ile en uzun süre canlı kalan Gingko biloba Çin'de tesbit edilmiştir.

Araştırıcılar Arabidopsis thaliana (tere otu) bitkisinin tüm genomunun genetik haritasını elde etmeyi başarmışlardır. Arabidopsis thaliana (tere otu) bitkisi genetik haritası çıkarılan ilk bitkidir.

Dünyada yaşayan en büyük mantar 900 hektarlık ebadı, tahmini 2400 yıllık yaşı ve 11 tonun üzerindeki ağırlığı ile Armillaria gallica diye bilinen Dev Mantardır.

Dünyada en yavaş çiçek açan bitki çiçek salkımlarının oluşması 150 yılı bulabilen Puya raimondii olarak bilinen bitkidir.



Halk arasında acı dülek, acı düvelek, acı kavun, eşek hıyarı, yabani hıyar olarak bilinen
Ecballium elaterium
bitkisi yoldan geçen biri tarafından ellendiğinde meyvenin içindeki tohumları yapışkan ve zehirli bir sıvı ile dışarı fışkırtır.


http://www.delinetciler.net/forum/bitkiler-hakkinda-hersey/72802-bitkiler-aleminin-sasirtici-gercekleri.html   Adresinden alınmıştır.


İŞTE NESLİ TÜKENMEKTE OLAN CANLILARIMIZDAN BİRKAÇI ........



NESLİ TÜKENMEKTE OLAN HAYVANLAR



Kutup Ayısı 

Kutup ayısı (Ursus maritimus), 2006 yılında hassas türden tehlike altındaki tür kategorisine geçti. Kutup bölgesindeki buzulların erimesiyle yaşam alanı tehlike altına girmiştir. Tahminlere göre kutup bölgesindeki bu durum değişmezse önümüzdeki 45 yıl içinde türde yüzde 30'luk bir azalma olacak ve sonunda da tümüyle yok olacak. Yapılan ölçümler buzulların yüzölçümünün önümüzdeki yüzyıl içinde en az yarı yarıya azalacağını, hatta tümden yok olabileceğini ortaya koyuyor.



Kutup ayıları öylesine güçlü yüzücüler ki, dirimbilimcilerin büyük bir bölümü bunların karadan çok denizde yaşayan canlılar kapsamında ele alınmaları gerektiğine inanıyor. Ne var ki, küresel ısınma Kuzey Kutbu’ndaki buzulları erittikçe bu hayvanların büyük bir çoğunluğu açlıktan ölecek ya da sularda boğulup yok olacak.


 Kagu
Avustralya'nın bin küsur mil doğusundaki Büyük Kaledonya adasında yaşar. Yeni Kaledonya pullarında yer alan bu tavuk iriliğindeki kuş özellikle geceleri faaldir.


Cam kurbağa
Kurbağa türünün belki de en estetik ve güzel olanıdır. Şeffaf yeşil rengi ve transparan gövdesiyle göz alıcı bir güzelliği vardır. Yağmur ormanlarında yaşarlar.Ne yazık ki bu kurbağalar da yok olmak üzeredir.


Dev su böcekleri
Amazonların en uzaylı yaratıkları. Dev boyutlara ulaşan bu su böceklerinin en leziz yemeklerinden biri piranalar. Dişlerindeki zehir sayesinde avlarını kısa sürede etkisiz hale getiriyorlar.



http://www.delinetciler.net/forum/hayvanlar-hakkinda-ilginc-bilgiler/73130-nesli-tukenmekte-olan-canlilar.html Adresinden alınmıştır.


Suda Yaşayan Canlılar

Su Yosunları
Su yosunları ya da Algler (Latince deniz otu anlamındaki "alga" dan türetilmiştir ), büyük çoğunluğu fotosentetik olmasına ve bitkilere benzemesine karşın, bitkiler alemiyle yakın akraba olmayan bir grup sucul canlı grubudur.






"Yosun" tanımı çoğunlukla su yosunları (algler) için kullanılsa da; yosunlar, kara yosunları ve su yosunları (algleri) gruplarını kapsayan genel bir terimdir.

Su yosunları, bitkilerin aksine, fotosentez ürünlerini nişasta formunda depolamazlar. Kloroplastları, sitoplazma içerisinde serbest olarak değil, granüller endoplazmik retikulum üzerinde bulunur. Klorofil-c taşırlar ve bitkilerde bulunmayan başka pigment maddeleri bulundurular. Çeşitli su yosunu gruplarına özel renklerini bu pigment maddeleri verir.Su yosunlarında, bitkilerdeki yaprak, gövde gibi elemanlarına benzeyen, ancak damar dokusu taşımayan, özelleşmemiş vücut bölümlerine "tallus" denir.
Üremeleri, ikiye bölünme, tomurcuklanma, ana bitkinin büyümesi, spor hücrelerinin ya da eşey hücrelerinin üretilmesi şeklinde gerçekleşir.
Fotosentetik su yosunları, sucul ortamların birinci derecedeki üreticileri olduklarından önemlidirler. Alglerin bir diğer önemi de, birçok sucul canlının besin kaynağını oluşturmalarıdır. Ayrıca, çeşitli endüstri alanlarında kullanılan bazı hammaddeler yine bu su yosunlarından elde edilmektedir. Yaşamı sona eren su yosunlarının dış iskeletleri dibe çökerek, denizel kayaçların yapısına katılır.





Balıklar
Balıklar (Pisces) poikloterm olan, neredeyse sadece suda yaşayan ve solungaçları ile solunum yapan, soğuk kanlı, yürekleri çift gözlü, çoğunun vücudu pullu, genellikle yumurta ile üreyen omurgalı hayvanlardır. Bazı türler canlı doğurarak ürer (lepistes, kılıçkuyruk, moly vs.). Örneğin tatlı su balıklarından Lepistes'in (Poecilia reticulata) yumurtaları anne karnında çatlar ve canlı doğum gerçekleşir. Çiklitgillerde ise kuluçka süresi dişinin ağzında gerçekleşir.Ağzında yumurtaları çeviren, mantarlaşmasını engelleyen dişi yumurtalar çatlayana hatta yavrular serbestçe yüzmeye başlayana kadar onları ağzındaki kesesinde korur.



Bulunmuş olan en eski balık fosilleri 500 milyon yaşındadır. Günümüzün balıkları kıkırdaklı balıklar (Chondrichthyes) ve kemikli balıklar (Osteichthyes) olarak ikiye ayrılırlar. Bunlar gibi diğer iki grubu oluşturmuş olan Placodermi (Zırhlı balıklar) ve Acanthodii (dikenli köpek balıkları)'nın nesilleri 300-400 milyon yıl evvel tamamen tükenmiştir


Bir kulakcık ve karıncıktan meydana gelen yüreklelande daima kirli kan bulunur. Yürekten çıkan kirli kan solungaçlarda temizlendiğinden, vücutta temiz kan dolaşır. Ağızdan alınan su, solungaçlardan dışarı atılırken surda çözülmüş oksijen, osmozla kana verilir. Bu arada suda bulunan besinler ise yutulur. Köpek balıklarında su hem ağızdan hem de ilk solungaç yarığından alınır. Tuzlu su balıkları su içtikleri halde, tatlı su balıkları su içmezler. Gerekli su ihtiyaçlarını solungaç zarlarından osmozla alırlar. Deniz balıkları içtikleri suyun tuzunu böbrekle değil, solungaçları ile ayırır. Balıklarda göğüs ve karın yüzgeçleri çift, sırt, kuyruk ve anal yüzgeçleri tektir. Tek yüzgeçler nadiren birden fazla olsalar da simetrik çiftler meydana getirmezler.

Derisi Dikenliler
Derisi dikenliler ya da Echinodermata, su hayvanlarının bir kolu olan ve okyanusun tüm derinliklerinde bulunan omurgasız hayvanlar şubesidir.Sürünerek hareket ederler.vücutlarının alt kısmında tüp ayak denilen yapılar bulunur.Vakum etkisiyle yüzeye yapşıp vücudu çekerek hareket sağlar.Aynı zamanda tüp ayaklar beslenme ve boşaltımda görevlidir.Eşeyli ürerler. Tamamı denizlerde dağılım göstermektedir. Acı sularda rastlansa da, tamamen tatlı suda yaşayan hiçbir temsilcisi yoktur. kalper plaklardan oluşan iç iskelete saiptirler. başsız ve segmentsizdirler. dolaşım sistemleri bu sınıfa özgü su-damar sistemidir.

542 milyon yıl önce görülmeye başlayan ve bu gün yaklaşık 7.000 türü bulunan ve yaklaşık 13.000 türü yok olmuştur.

Deniz Memelileri
Deniz memelileri, denizlerde ya da okyanuslarda yaşayan ya da yaşamını denize bağımlı olarak sürdüren memelilere verilen genel isimdir. Memeliler orjinellerinde karada evrimleşmiş ancak daha sonra deniz memelileri denizde yaşabilmek için tekrar evrimleşmişlerdir.



Yumuşakçalar
Yumuşakçalar (Mollusca) ahtapot, kalamar ve salyangoz vs. yumuşakçadır.Vücutları yumuşak ve kabukludur. kabuklarının altında manto adı verilen ince bir doku tabakasından oluşan vücut örtüleri vardır. iç organları gelişmiştir. ayakları toprağı kazma, sürünme, avlarını yakalama işini görebilecek biçimde farklılaşmıştır. otçul, etçil, veya parazitik beslenirler. sucul olanlar sudaki organik maddeleri süzerek beslenir. soda yaşayanlar solungaç, karada yaşayanlar ise manto boşluğunun genişlemiş yüzeyi ile solunum yapar. açık dolaşım görülür. bu dolaşım sisteminde kan, vücut dokuları arasına yayılır.




Yumuşakçaların sınıfı olan kafadan bacaklılarda (mürekkep balığı, ahtapot)kapalı dolaşım görülür. yumuşakçaların sistemlerinde beyin ve sinir kordonları bulunur. gözler, dokunmaya ve kimyasal maddelere duyarlı yapılar gelişmiştir. eşeyli üreme görülür. suya çok sayıda sperm ve yumurta bırakırlar. döllenme suda gerçekleşir.


ahtapot,salyangoz,midye,fazgenella yumuşakçalardandır.yumuşakçalardan olan midyeler çok eskiden beri insanların besin kaynağı olarak kullanılır.kirli ortamlarda yaşayan midyeler çevreden aldıkları zehirli maddeleri ve mikroorganizmaları vucütlarında biriktirebilirler.bu yüzden sadece temiz sulardan toplanan midyeler yenilmelidir. Yumuşakçaların iskeletlerinin adı "kavkı"dır.





Hem karada Hem Suda Yaşayan hayvanlar
Karada ve suda yaşayan hayvanların özellikleri

Omurgalı hayvanlar yaşadıkları yere karada yaşayanlar,suda yaşayanlar ve hem karada hem suda yaşayan hayvanlar olmak üzere üç grüba ayrılırlar.Bu hayvanlar yaşamlarının bir bölümünü karada bir bölümünü de suda geçirir. Su kaplumbağası , kurbağa , su yılanı , timsah , kaz , ördek , martı , pelikan , karabatak ve penguen hem suda hem de karada yaşayan hayvanlardır.

Penguen




Spheniscidae familyasını oluşturan, uçamayan, dimdik durabilen, perde ayaklı deniz kuşlarıdır.
Güney Kutbu,Yeni Zelanda, Avustralya, Güney Amerika, Güney Afrika ve hatta Galapagos kıyılarında yaşarlar. Kuzey Kutbunda bulunmazlar. Büyüklük bakımından 30 - 105 cm. arasında değişik 17 kadar türü bilinmektedir. En irileri olan İmparator penguen 45 kg. ağırlığa ulaşır. Sıcak bölgelere doğru gidildikçe boyları küçülür. Denizlerdeki kabuklular, balık ve mürekkepbalıkları ile beslenirler. Tüyleri kuş tüylerine hiç benzemez. Sırtları siyah veya gri, karın kısımları beyaz ince pulsu tüylerle örtülüdür. Türler birbirinden, başlarındaki renkli tüyleriyle ayrılır. Kuyrukları kısa ve ayakları vücutlarının gerisinde olduğundan rahatlıkla dimdik ayakta durabilirler. Denizde, saatte 10 deniz mili hızla yüzebilirler. Hatta gerektiğinde bu hızlarını iki katına çıkarabilirler.

Pelikan





pelikangiller (Pelecanidae) familyasını oluşturan iri su kuşu türlerinin ortak adı. Familya üyelerinin hepsi Pelecanus cinsinde sınıflandırılır ve 8 türü bulunur.

Ilıman bölgelerin her yanında yaşayan pelikanlar, gaga ucundan kuyruk ucuna uzunluğu 1,80 m'yi, kanat açıklığı 3 m'yi bulan bir kuştur (halk arasında gagasının biçiminden ötürü kaşıkçı kuşu da denir); gagasını suya daldırarak avladığı balıklarla beslenirler. Çoğunlukla toplu yaşar ve koloniler halinde yuvalanır. Amerika kıyılarında yaşayan kahverengi pelikan (Pelecanus occidentalis), denizde yaşar; ama kıyıdan pek uzaklaşmaz.

Timsahlar 




sıcak bölgelerde bataklıklar ve su kenarlarında yaşayan vücudu kemiksi pullarla örtülü sürüngenleri içeren bir takım. Bu takımın familyaları AlligatoridaeAligatorgiller), Crocodylidae (Timsahgiller) ve Gavialidae (Gavyaller)'dir. (
Crocodilia takımı, Cretaceous döneminin sonlarında, yaklaşık 84 milyon yıl önce ortaya çıkmış iri sürüngenlerdir. Kuşların yaşayan en yakın akrabalarıdır. Kuşlar ve timsahlar, Archosauria yaşayan son üyeleridir. Crocodilia takımı, 220 milyon yıl önce Triassic dönemde ortaya çıkmış olan ve Mesozoic dönemde çok çeşitli şekillere ayrılan Crurotarsi grubunun grubunun üyelerindendir.


Kaz




iri ve beyaz veya boz tüylü, ayakları perdeli kuş türlerine verilen ad.
erkek ve dişisi aynı büyüklüktedir. Genellikle kuğulardan küçük, ördekten büyüktür. Beslenme şekli kuğu ve ördeklerden farklıdır.genellikle iç anadolu bölgesinde bulunur. Özellikle Kars bölgesinde yetiştirilir. Lezzeti ve onunla yapılan yemekler bölgede meşhurdur.Başlıca besinleri otlardır. Fakat böcek, yumuşakça ve küçük omurgalıları yiyen türleri de vardır. Hızlı bir yüzücü olmamasına rağmen suda rahatça yüzer, daldığında uzun zaman su altında kalabilir. Gagaları ile kanatlarını düşmanlarına karşı silah olarak kullanır. Kanatları uzun uçlara doğru sivrilen yumuşak sık tüylerle örtülüdür. Erkek ve dişi birbirine benzese de erkekler genellikle dişilerden iridir. Boyun bölümleri bütün türlerde gövdeden kısadır. Başlıca besinleri olan otları koparmaya uyarlanmış gagaları başa bağlandığı yerde genişler ve bazen kambur oluşturur. Erkek ve dişi kazlar uçarken ya da tehlike karşısında, kornayı andırır bir sesle ötüşür, kızdıkları zaman boyun tüylerini kabartırlar. Kazlar yaşamları boyunca tek eşlidir.

http://www.forumdas.net/hayvanlar-alemi/hem-karada-suda-yasayan-hayvanlarin-ozellikleri-91056/  Adresinden alınmıştır.








Kenya da çekilmiş olan canlı yaşam alanları ve beslenme şekilleri ile ilgili kısa bir belgesel...Canlıların hayatta kalabilmek için besin bulma uğraşları...                                                                                                                  








ÇEVRE KİRLİLİĞİ;
 Hava, su ve toprak kirliliğini kapsar. Fabrika bacalarından, araba egzozlarından ev ve iş yerlerinin bacalarından çıkan zehirli gazlar havayı kirletir. Bu havayı soluyan insanlarda solunum rahatsızlıkları görülür. Zehirli gazlar yağmurla birlikte yeryüzüne iner. Bu durumda insanlarda deri hastalıkları oluşur. Ağaçlar ve toprak da olumsuz etkilenir Havaya salınan zehirli gazlar aynı zamanda atmosfer sıcaklığında artışa sebep olur. Bunu neticesinde iklimlerde değişmeler olur. Hava kirliliğinin önlenmesi için fabrika bacalarına filtreler takılmalı, sanayi tesisleri şehir dışına kurulmalıdır. Ayrıca evlerde ve araçlarda zehirli gaz çıkarmayan kaliteli yakıtlar kullanılmalıdır. 



Sanayi tesislerinin atıklarının arıtılmadan dere, deniz ve göllere bırakılması, evlerde kullanılan deterjanlar ve kanalizasyon sularının su kaynaklarına karıştırılması suları kirletir. Ayrıca tarım alanlarında kullanılan tarım ilaçları ve gübreler yağmur sularıyla birlikte yeraltı sularına karışır. Havada bulunan zehirli gazlar yağmurla yeryüzü sularına karışır. Bu etkenler sularımızı kirletir. Kirli dere ve göllerde canlılar yaşayamaz. Su kirliliği balıkların ölmesine sebep olur. Kirli suları kullanan insanlar tifo, kolera ve sarılık gibi hastalıklara yakalanabilir.



Su kirliliğini önlemek için su israf edilmeden kullanılmalıdır. Dişler fırçalanırken ve eller sabunlanırken musluk açık tutulmamalı, su kullanılacağı anda musluk açılmalıdır. Sanayi tesislerine arıtma üniteleri kurulmalıdır. İnsanların kullandığı sular önceden arıtma işleminden geçirilmelidir. Çevreye rastgele atılmış kâğıtlar, pet şişeler, naylon torbalar, teneke kutular ve cam şişeler çevreyi dolayısıyla toprağı kirletir. Çevreye atılmış bu maddelerden bazıları çok uzun süre toprakta kalır. 
Cam şişeler, teneke kutular, pet şişeler yüzlerce yıl çürümeden toprağı kirletmeye devam eder. Her insan, umursamazlık sonucu toprağa attığı çöpün, kendinden yüzlerce yıl sonra bile toprağı kirletmeye devam edeceğini bilmelidir. Toprak sadece katı atıklar tarafından kirletilmez. Havadaki zehirli gazlar, tarım ilaçları ve suni gübreler de toprağı kirletir Toprağı olumsuz etkileyen önemli bir etken de erozyondur. Erozyon çok uzun sürede oluşan toprağın, su ve rüzgâr etkisiyle taşınması ve kullanılamayacak hâle gelmesidir. Erozyonun en Önemli sebebi toprağın üstündeki bitki örtüsünün yok olmasıdır. İnsanların artan kâğıt ve mobilya gibi ihtiyaçları her geçen gün kesilen ağaç miktarını da artırmıştır. Boş yere kullanılan, her iki yüzü de kullanılmayan kâğıtlar daha fazla ağaç kesilmesine sebep olur. 
Ormanlar; 
*  Yeryüzünün oksijen kaynağıdır 
*  Bir çok canlının yaşama alanıdır. 
*  Erozyonu önler. 
*  Ekonomik değeri vardır. 
Tüm canlılar için bu kadar önemli olan ormanlar tahrip edilmemelidir. Orman yangınlarına sebep olabilecek davranışlardan  kaçınılmalıdır. 
İnsanların yaptıkları faaliyetler sonucunda hava, su ve toprağa zarar verdiğini biliyoruz. Ancak insanların çevreye olumsuz etkileri bununla sınırlı değildir. İnsanlar, bitki ve hayvanlara da zarar verir.    
Çevre şartlarındaki bozulmalar hayvan ölümlerine sebep olur. Bununla birlikte aşırı ve bilinçsiz avlanma bir çok canlı çeşidinin azalmasına hatta tamamen yok olmasına sebep olur. Nesli tehlike altındaki hayvanların korunması için bazı hayvanların avlanması tamamen yasaklanmıştır. Bazı hayvanların ise yavrulama dönemlerinde avlanması yasaktır. Bilinçsiz avlanma sonucunda ülkemizde ve dünyada bir çok hayvanın nesli tükenmiştir. 
Ülkemizde nesli tükenen hayvanlara kunduz, ana-dolu parsı ve aslan örnek verilebilir. Bazı 
hayvanların nesli ise tükenme tehlikesiyle karşı karşıyadır. 
*  Akdeniz'de, Mersin ve Antalya sahillerinde yumurtlayan deniz 
kaplumbağalarının, 
*  Akdeniz fokunun, 
*  Kars ve Karakulda yaşayan yaban koyunlarının, 
*  Birecik'te yaşan kelaynakların nesli tükenme tehlikesi altındadır. 
Ülkemize özgü olup nesli tükenmek üzere olan bitkiler de vardır. 
Kardelen ,Salep yapımında kullanılan orkide bunlardan biridir Ayrıca kuzugöbeği adı verilen mantar türü de tehlike altındadır. Bütün doğal zenginliklerimize sahip çıkmalı,  bunların yok olmaması için gerekenleri yapmalıyız. 













CANLILARIN BESLENME ŞEKİLLERİ
Canlılar, hayatını sürdürürken enerjiye ihtiyaç duyarlar. Avını yakalamak ya da düşmanından kaçmak enerji gerektirir. Canlılar ihtiyaç duydukları enerjiyi tükettikleri besinlerden karşılar. Ayrıca büyüme ve gelişme için de besin gereklidir.
Canlıların ihtiyaç duydukları besini karşılama yöntemleri birbirlerinden farklıdır. Bitkiler fotosentez yapar. Bu sebeple bitkiler besinlerini kendileri üretir. Hayvanların bir kısmı bitkilerle beslenir. Bitkilerle beslenen hayvanlar otçul olarak adlandırılır. Koyun, tavşan, antilop, geyik, deve, zürafa ve inek otçul hayvanlardır. Hayvanların bir kısmı etçildir. Etçil hayvanlar,diğer hayvanlarla beslenir. Çoğunlukla da otçulları tüketir. Aslan, kurt, tilki, çakal, sırtlan, kartal ve timsah etçil hayvanlardır. Bazı hayvanlar ise hem et hem de otla beslenir. Ayı, kaplumbağa, kurbağa ve balık hem et hem otta beslenen hayvanlardandır.





Bitkiler kendi besinini üretir Bitkilerin dışındaki canlılar ise besin ihtiyacını bir başka canlıdan karşılar. Bu durum, canlılar arasında bir beslenme ilişkisi ve zinciri getirir. Canlıların birbirini besin olarak kullanması sonucunda oluşan zincire besin zinciri adı verilir. Besin zincirindeki her canlı zincirin bir halkasını oluşturur. Besin zinciri iki temel canlı grubundan oluşur. Bunlar üreticiler olarak adlandırılan bitkiler ve tüketiciler olarak adlandırılan hayvanlardır.
Besin zincirinin ilk basamağında bitkiler bulunur. İkinci basamakta ise otla beslenen canlılar yer alır. Otla beslenen canlılardan sonra etle beslenen canlılar gelir. Besin zincirinde yer alan her canlının bir görevi vardır. Bu canlılardan birinin yok olması besin zincirinde bozulmaya yol açar. Bunun sonucu olarak da doğanın dengesi bozulur. Her canlının doğada bir görevi vardır. Karada ve denizlerde canlıların birbiriyle beslenmesi sonucu pek çok farklı besin zinciri meydana gelir. Besin zincirinde olan varlığın sayısındaki değişiklik diğer canlıları etkiler. İnsan ve Çevre Her canlı bir yaşam alanında yaşar ve ihtiyaçlarını bu ortamdan karşılar.



Canlıların yaşadığı alanlar canlı ve cansız faktörlerden oluşur.

 Canlı ve cansız varlıklardan oluşan bu ortama çevre adı verilir. Çevrede bulunan insanlar ve diğer canlılar yaşamları boyunca ilişkilerini sürdürür ve karşılıklı olarak etkileşim içinde bulunurlar. Toprak, hava ve su çevreyi meydana getiren cansız etkenlerdir. İnsanlar, bitkiler, hayvanlar, mantarlar ve mikroskobik canlılar ise çevreyi oluşturan canlı etkenlerdir. Çevrede canlılar arasında ve canlılarla cansızlar arasındaki ilişkinin devamı ortamda enerji bulunmasına bağlıdır. Bu enerjinin en önemli kaynağı ise güneştir.
Canlı ve cansız varlıklar birbirleriyle uyum içinde etkileşimde bulunur. Ancak insanlar yaptıkları faaliyetlerle canlı ve cansız varlıklar arasındaki etkileşimi bozar. İnsanlar yaşadıkları çevrede değişiklikler meydana getirir. Ormanları keserek kendilerine tarım alanları ya da yerleşim yerleri açar. Artan insan nüfusunun ihtiyaçlarını karşılamak için şehirleri genişletirler. Bu olay diğer canlıların yaşadığı alanları etkiler. Bir zamanlar ormanlık olan alanlar, tamamen binalardan oluşan bir yer hâline gelebilir. Çevrenin cansız ve canlı bileşenleri insanların çevreyi kullanma şekline bağlı olarak İnsan faaliyetlerinden etkilenir. İyi kullanılmayan çevre kirlenir.







YAŞADIĞIMIZ ÇEVRE
Yaşam Alanları
Canlılar, hayatlarını sürdürebilmek için uygun ortamlara ihtiyaç duyar.
Uygun ortam şartları;
*  Canlıların beslenip büyüyebilmelerini,
*  Düşmanlarından korunabilmelerini,
 * Çoğalıp yeni bireyler oluşturabilmelerini,
*  Doğal hayatlarını sürdürebilmelerini sağlamalıdır.
Canlılar kendilerine bu şartları sağlayan ortamlarda yaşayabilir.
Etrafımızda, bir çok canlının yaşam alanı vardır. Her ağaç, canlılar için beslenme ve yaşama alanıdır. Ağacın gövdesine yuva yapan bir kuş burada beslenir, yavrularını büyütür ve barınır. Ağacın dibindeki yaprakların altları tırtıl, kırkayak ve başka canlılar için yaşam alanıdır.





Toprak üzerinde bitkiler, mantarlar ve mikroskobik canlılar yaşar. Çevremizdeki bir su birikintisi içinde hiç canlı yokmuş gibi görünür. Ancak bu su birikintisinde milyonlarca mikroskobik canlı barınabilir.
Evimizin ya da okulumuzun bahçesi küçük bir yaşam alanıdır. Parklar, ormanlar, göl, nehir ve bunların etrafları canlılar için çok daha geniş yaşam alanlarıdır. Büyük yaşam alanlarındaki canlı çeşitliliği çok fazladır.
Parkta bitki çeşitliliği fazla olabilir. Değişik çiçek türleri, çiçeklere konan arılar, kelebekler, ağaçlara konan kuşlar buradaki canlı çeşitliliğini artırır.
Ormanlar, çok farklı canlıların yaşam alanıdır. Özellikle tropikal ormanlar canlı çeşitliliğinin en fazla olduğu yerlerdir. Buralarda değişik kuş türleri, köstebek, ayı, kurt, geyik, tavşan, yılan gibi farklı canlılar yaşar.
Göl ve dereler ise nilüfer, saz gibi su bitkileri ve sazan, kurbağa, alabalık ve ördek gibi canlılar için yaşam alanıdır.


Bazı yaşam alanlarının kendine özgü iklim, beslenme ve barınma koşulları vardır. Böyle yaşam alanlarında, orada yaşamaya uygun donanımlı yaratılmış canlılar hayatını devam ettirebilir. 
Kutuplar çok soğuktur ve bitkiler olmadığı için yiyecek miktarı sınırlıdır. Buralarda deniz hayvanlarını
avlayabilen ve soğuğa dayanabilen penguen, kutup ayısı ve fok gibi canlılar yasar. 
Deve, çöl faresi, akrep, kertenkele gibi hayvanlar susuzluğa ve sıcağa dayanıklı olduğu için çölde yaşayabilir. 




BİTKİLER DE FARKLI ORTAMLARDA YASAR. 
Kaktüs çölde yaşayabilir. Ancak susuzluğa dayanıklı olmayan bitkiler çölde yaşayamaz. Birçok ağaç ve çiçek, al, ayı, geyik, inek, kedi vb. hayvanlar karada yaşar. Bu canlılar kara yaşamına uyum sağlamıştır. Balık, su yosunu, midye, balina, sünger gibi canlılar suda yaşar. Bu canlılar da suda yaşamaya uyum sağlamışlardır. Örneğin, balıklar solungaçlarıyla solunum yaparlar, vücutları pullarla kaplı ve kaygandır.
Kuğu, ördek, kurbağa gibi hayvanlar ise hem karada hem de suda yaşarlar. Bu canlıların ayaklan suda hareket etmelerini sağlayacak şekilde perdelidir.
Mantarlar nemli yerlerde, ormanlarda yaşarken mikroskobik canlılar su, uygun sıcaklık, hava ve besin olan her ortamda yaşayabilir. Bu ortam su, kara ya da hava olabilir. Bir canlı kendi yaşama ortamından alınıp farklı bir ortama konulduğunda uzun süre yaşayamaz. Bir kaplan suda yaşayamaz. Akciğerleri olan kaplan sudaki oksijeni kullanamaz. Geyik, antilop gibi hayvanları yiyerek beslendiği için suda beslenemez.
Toprağın içinde yaşayan solucanlar yer yüzeyinde uzun süre kalamaz. Çünkü yaşayabilmeleri için vücut yüzeylerinin nemli olması gerekir. Toprağın içi nemli olduğu için orada bitki ve hayvan artıklarını yiyerek yaşar.